3213 sayılı Maden Yasası hakkında düzenlemeler yapılacağı çok sık gündeme gelmektedir. Yapılacak olan düzenlemelerin Yasanın tamamında mı olacağı yoksa bazı maddelerinde mi olacağı şuan belli değildir.
Biz aksayan yönleri aktarmaya çalışacağız.
Yasa’nın 2’nci maddesinin ilk fıkrasında madenin tanımı anlatılmıştır. Maddenin daha sonraki fıkralarında madenler gruplara ayrılmakta ve sayılmaktadır. Maddede, gruplarda yer alan madenlerin özellikleri ile bu maddede yer almayan bir madenin grubunun tespitine ait esas ve usullerin Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği söylenmektedir. Görüleceği üzere ilk fıkrada madenin tanımı yapılmış olsada diğer fıkralarda madenler gruplandırılmış ve sayılmıştır. Bu durumun, madenin tanımı ile çelişkili olduğu ortadadır. Yasanın özüne bakıldığı zaman madenin tanımla değil sayılma sistemi ile Maden Yasasında yer aldığı tartışmasız bir durumdur. 2’nci maddenin ilk fıkrasının kaldırılması doğru olacaktır.
Yasa’nın 3’üncü maddesi tanımları açıklamaktadır. Lakin harf sırası karışıktır. Tanımlar harf sırasına göre düzenlenmelidir.
Hakların bölünmezliğini düzenleyen 5’inci madde yeniden tekrar düzenlenmeli, Maden işletme ruhsatlarının alanı, rezerv kaybına neden olmayacak bir şekilde, ekonomik olarak ayrı ayrı işletilmesinin imkan çerçevesinde olması ve Genel Müdürlükçe de uygun bulunması halinde bölünebilmelidir. Bölünmenin ruhsat alanına göre mi, konulacak kuraldaki kıstaslara göre mi yapılacağı idarenin takdirine kalmış bir konudur. Bölünme ile rödovans sözleşmelerinden kaynaklanan ihtilaflar da en aza indirgenmiş olacaktır. Maden ruhsat saha sınırları eskiden olduğu gibi sabit ve muayyen noktalarla çevrilmemekte, koordinat sistemine dayanmakta, ölçümlerde GPS ile uygulanmaktadır. Haliyle bölünmelerde teknik sorunlar oluşmayacaktır.
İzinleri düzenleyen 7’nci madde birçok konuda düzenleme getirmektedir. 23 fıkrayı bulan maddenin bölünmesi gerekir. İdare tarafından kısıtlı bölgeler, kamu kurumlarını ilgilendiren kısıtlamalar, ruhsat sahasında yapılacak tesisler, ilgili bakanlıklara verilecek yetkiler, imar alanları ve kamu faydasına ayrılmış alanlara verilecek izinler, mülk sahiplerinden alınacak izinler, kamu faydasına yapılacak tasarruflar, maden ruhsatlarının hangi amaçlarla kullanılacağı konusunda düzenlemeler gibi konuların ayrı ayrı başlıklar altında açıklanması gereklidir.
7’nci maddeye 5177 sayılı Yasa ile ilave edilen, 11. fıkrada; “Çevresel etki değerlendirmesi işlemleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer izinlere ilişkin işlemler de ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca çevresel etki değerlendirmesi sürecinde en geç üç ay içinde bitirilir. Bakanlık ve diğer bakanlıkların mevzuatının gerektirmiş olduğu maddi yükümlülükler ruhsat sahibi tarafından karşılanır.” kuralı bulunmaktadır. Bu madde 5177 sayılı Yasa ile değişik 24’üncü maddenin 11. fıkrasında; “Kanunun 7’nci maddesine göre alınması gerekli izinler için ruhsat (İşletme ruhsatı) tarihinden itibaren üç ay içinde müracaat edilmesi zorunlu durumdadır. Aksi halde teminat irad kaydedilir.” kuralı ile uyumlu haldedir. Ancak daha sonra yapılan değişikliklerle 24’üncü maddenin bu konuyla alakalı kuralı 7’nci maddenin 11. fıkrası ile çelişkili hale gelmektedir. Kamu kurumları, alınacak izinlerde üç aylık süreyi hiç gözetmemiş, Genel Müdürlükte 24’üncü maddeyi esas alarak o tarihte yürürlükte olan kurallar gereğince ruhsat iptalleri, daha sonrada idari para cezaları vermiştir ve hâlâ vermektedir.
7’nci maddenin 11. fıkrası bu şekliyle Yasa metninde kalacaksa 24’üncü maddenin de buna uyumlu olması gerektiği açıkça ortadadır.
8’inci maddeye tekrar yürürlük kazandırılmalı, yürürlükte olan ve ihalelik durumda bulunan maden ruhsat sahalarının üzerine aynı grup ruhsat verilemez, denilmeli diye düşünmekteyim.
Yasanın 10’uncu maddesi 5. fıkrasında; Gerçek dışı ya da yanıltıcı beyanda bulunan teknik eleman ve daimi nezaretçiye idari para cezası uygulanacağı, gerçek dışı ya da yanıltan beyanların teknik eleman ve daimi nezaretçi tarafından üç yıl içinde tekrar etmesi halinde beyanlarının bir yıl süreyle geçersiz sayılacağı, kuralı öngörülmüştür. 03.06.2016 gün 29731 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yetkilendirilmiş Tüzel Şahıslara İlgili Yönetmeliğin, 21’inci maddesi 4. fıkrasında; YTK’ya sözleşme ile hizmet veren şahıs tarafından hazırlanan bilgi ve belgelerin doğru olmadığı ya da gerçeğe aykırı beyan içermesi tespit edilmesi durumunda ilgili şahsa bir yıl süre ile Kanunun 10’uncu maddesi gereğince beyanda bulunmama cezası uygulanacağı, düzenleme konusu edilmiştir. Oysa Yasanın 10’uncu maddesinde ilk beyana aykırılıktan bir yıl hak mahrumiyeti cezası bulunmamaktadır. Bu sebeple, Yetkilendirilmiş Tüzel Şahıslar İle İlgili Yönetmeliğin bu maddesi de yeniden düzenlenmelidir. Ayrıca, teknik personel ve daimi nezaretçiye uygulanacak idari para cezalarının da Yasa metninden çıkarılmasını uygun görmekteyim.
10’uncu maddenin 7. fıkrasında; Gerçek dışı yada yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle Kanun hükümlerinin uygulanmasını engelleyen ve/veya haksız şekilde hak iktisap eden ruhsat sahiplerine 50.000 TL idari para cezası uygulanır. Bu fıkranın ikinci kez ihlali durumunda bir önceki ceza katlanarak uygulanır. 7164 sayılı Yasa ile ılave edilen cümlede de, ilk tespit tarihinden itibaren üç yıl içinde madde hükümlerinin üç kez ihlal edilmesinin tespiti halinde ruhsat tamamen iptal edilir, kuralı bulunmaktadır. 10’uncu maddenin başlığı ve içeriği beyanla alakalıdır. 7. fıkranın uygulanabilmesi için; Ortada bir beyan olacak, beyan gerçek dışı yada yanıltıcı bulunacak, bu beyanla haksız surette hak iktisap edilecektir. Genel Müdürlük tarafından bu madde 12’nci maddenin 4. fıkrası ile birlikte uygulanmaktadır. 12’nci maddenin 7164 sayılı Yasa ile değişik 4. fıkrası; Denetim ve araştırma sonucunda, yaptığı üretim ve sevkiyatı sevk fişi ile kayıt altına almadığı yada bildirmediği tespit edilen ruhsat sahiplerine, ödenmesi gereken Devlet hakkına ek olarak bildirilmeyen miktar için hesaplanacak Devlet hakkının beş katı tutarında idari para cezası uygulanır. Bu fıkranın ihlalinin tekrarı durumunda bildirilmeyen miktar için madenin ocak başı satış bedelinin on katı tutarında idari para cezası uygulanır, şeklindedir. Bu fıkranın uygulanabilmesinin şartları; Ortada herhangi hiçbir beyan olmaması, yapılan üretim ve sevkiyat ancak, denetim ve araştırma sonucunda tespit edilebilmesidir.
Görüleceği üzere, 10/7 ile 12/4. maddeler birbirinden farklı halleri açıklamaktadır.
Aynı zamanda 10’uncu maddenin 8. fıkrası (e) bendi; Ruhsat alanında yapılan üretim veya satışların eksik şekilde beyan edilmesi, şeklinde düzenlenmesiyle, 12’nci maddenin 4. fıkrasıyla çelişkili durum giderilecektir.
12’nci madde üretim ve sevkiyatı düzenlemektedir. 3213 sayılı Yasanın ilk halinde ocak başı satış bedelinin beş kat olarak düzenlenen kural, 5995 sayılı Yasa ile üç kata, 6592 sayılı Yasa ile de iki kata indirilmişti. 7164 sayılı Yasa ile tekrardan beş kata çıkarılmıştır. Cezaların ödenebilir ve caydırıcı bulunması evrensel bir ilkedir. Beş kat idari para cezasının bu ilkeye uygunluğunun bulunmadığı düşünmekteyim. Bir diğer durum, taksiren bu suçun işlenmesi hakkında Yasada bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ruhsatı bulunmayan ya da başkasına ait ruhsat alanında yapılan faaliyete el konulması veya el konulamaması durumunda yine beş kat ceza ödenmesi de hatalıdır. El konulan madenin verilen cezadan düşürülmesi gerekmektedir.
Hammadde üretim izinli alanlarda da daha önce iki kat olan ceza beş kata çıkarılmıştır. Yukarıda yaptığımız açıklama bu cezalar içinde geçerli açıklamalardır.
Ruhsatlı, lakin üretim veya işletme izni bulunmayan aynı grupta üretim yapıldığının tespiti durumunda, üretim faaliyetleri durdurularak 20.000 TL idari para cezası uygulaması, 7164 sayılı Yasa ile işletme izni dışından yapılan üretim faaliyetine ocak başı satış fiyatının beş katı idari para cezasına çevrilmiştir. İşletme izni dışından ruhsat içinden yapılan tüm üretime bu kadar idari para cezası verilmesi hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Bunun en azından yine eski cezalar gibi bir idari para cezasına çevrilmesi uygun olacak diye düşünüyorum.
Bir farklı konu cezai bir işlem olan idari para cezalarının, fiilin işlendiği tarihte geçerli olan miktardan tahsil edilmesi esas olmalıdır. İdari para cezasına konu olan fiilin çok önceki tarihlerde tespit edilip, bunun bekletilerek daha sonra güncellenerek ödeme istenmesi Ceza Yasasına aykırı bir durumdur.
İdari para cezaları 5326 sayılı Kabahatler Yasası hükümlerine dahildir. Söz konu Yasa’nın süre bakımından uygulama başlıklı 5’inci maddesinde; 26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının süre uygulamaya ilişkin hükümlerinin kabahatler bakımından da uygulanacağı, kabahatin ise, faalin icrai veya ihmali davranışı gerçekleştirdiği zaman işlenmiş sayılacağı, neticenin oluştuğu zamanın bu sebepten dikkate alınmayacağı, kural altına alınmıştır.
Yasanın 16’ncı maddesi 2. fıkrasındaki, I-a Grubu madenlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunmadığı, mülk sahibinin tasarrufu altında bulunduğu sonucu çıkmaktadır. Böylesi bir durum Maden Yasası 4’üncü maddesine aykırı olduğu gibi Anayasanın 168’inci maddesine de açıkça aykırı durumdadır.
Yasanın 17’nci maddesi arama faaliyetini düzenlemektedir.
1862 yılında yürürlüğe alınan Maadin Nizamnamesinin 9’uncu maddesine göre arazi sahiplerinin kendilerine ait arazilerinde maden aramak için “ilmühaber” almaları, gerek sahipli gerek sahipsiz arazide de “taharri ruhsatnameleri” (arama ruhsatı) almaları kuralı öngörülmüştür. 1935 yılına kadar arama ruhsatnamesinin süresi bir yıldır. Bu süre, arama ruhsat sahibinin arama faaliyetlerinde bulunduğunu ve mevcut sürenin yetmediğini belgelemesi ve idarenin de uygun görmesi halinde bir yıl daha uzatılabilmektedir. 1935 yılında yürürlüğe alınan 2818 sayılı Yasa ile süre iki yıla çıkarılarak uzatılamayacağı, kural altına alınmıştır. Maadin Nizamnamesinin yürürlükte kaldığı süre zarfında yapılan değişikliklerde de iki yıllık süre hep korunmuştur.
6309 sayılı Yasa 1954 yılında yürürlüğe alınmış, Arama ruhsat süresinin iki yıl olduğu ve bu sürenin uzatılamayacağı 11’inci maddesinde düzenlenmiştir. 1862 yılından 1985 yılına dek geçen 117 yılda arama ruhsat süresi iki yıl olarak korunmuştur.
1985 yılında yürürlüğe giren 3213 sayılı Yasa ile arama ruhsat süresi 30 aya çıkarılmış ve bu sürenin uzatılamayacağı açıkça belirtilmiştir.
2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı Yasa ile 3213 sayılı Yasanın 17’nci maddesi değiştirilerek arama ruhsat süresi üç yıla çıkarılmış, arama faaliyet raporları ile gerekçelendirildiğinde sürenin iki yıl daha uzatılabileceği, kuralı öngörülmüştür.
2010 senesinde yürürlüğe giren 5995 sayılı Yasa ile de süre 7 yıla, 2015 yılında yürürlüğe giren 6592 sayılı Yasa ile de bazı gruplarda 9 yıla çıkarılmıştır.
Yukarıda anlattığımız düzenlemeler dikkate alındığında 117 yıl süre ile iki yıl olan arama ruhsat süresi, 1985 yılından itibaren 6592 sayılı Yasanın yürürlüğüne kadar geçen 30 yılda dört kez değişiklik geçirmiştir.
Günümüzün teknolojik koşullarında arama ruhsat süresi 2 yılla sınırlandırılmalı, maden arama projesi, ön arama dönemi, genel arama dönemi, detay arama dönemleri iptal edilmelidir. İki yıllık zamanda ruhsat sahasında gerekli araştırma yapılıp, işletilebilir ve ekonomik maden varlığının ortaya konulamaması günümüz şartları ile açıklanamaz. Bu tarz düzenlemeler bürokratik işlemleri artırmaktan ve gereksiz efor sarf etmekten öte de bir değer taşımamaktadır.
24’üncü maddenin 2. fıkrasında; Ruhsatların uzatma istemlerinde, ruhsat süresinin bitiş tarihinden en geç altı ay öncesine kadar, işletme projesi (temdit) verilmesi zorunluluğu kuralı getirilmiştir. Bu kural, tuzak bir hüküm niteliği taşımaktadır. İşletme ruhsatlarında süre sonu gün ay ve yıl olarak ruhsat alanında belirli olup, ruhsat sahibi kendini buna göre hazırladığında, temdit süresini kaçırabilir, bu sebeple ruhsat süresi sonuna kadar proje verilmesi şeklinde, kuralın değiştirilmesi uygun olacaktır. Ayrıca temdit işlemlerinin uzaması durumunda, ruhsat süresi dolan ruhsat alanlarında maden işletme faaliyeti yapılamaz, ibaresinin de kaldırılması gereklidir.
24’üncü maddenin 9. fıkrasında; IV. Grup maden ruhsat alanları üzerine V. Grup maden ruhsatı verilemez. V. Grup maden ruhsat alanları üzerine ise IV. Grup maden ruhsatı verilebilir düzenlemesi, 16’ncı maddenin 12. fıkrasında yeri geçen, ayrı grup ruhsatlar birbiri üzerine verilebilir, düzenlemesi ile çelişmektedir. Bu konu aynı zamanda 24’üncü maddenin 10. fıkrası ile de uyumlu şekilde değildir.
24’üncü maddenin 12. fıkrasının Yasa metninden tamamen çıkarılması gerekmektedir. Teminat kaldırılmış yerine Yasanın 13’üncü maddesi uyarınca her yıl ocak ayının son gününe kadar ruhsat bedeli ödenmiş ise bir de; Beş yıllık dönemde, üretimin en az olduğu herhangi bir üç yılın alınacağı, bu üç yılda toplam üretim miktarının projede beyan edilen bir yıllık üretim miktarının % 30’undan az olması halinde idari para cezası yanında ruhsatın nihayetinde iptal edileceği, üstelik % 30 oranının % 60’a kadar çıkarılabileceği de maddede yer aldığından, maddenin uygulanması durumunda birçok ruhsatın iptale gideceği konusunda tartışma kesinlikle yoktur. Teminat döneminde konulmuş kuralın, ruhsat bedelinin yürürlüğe girmesiyle ruhsat sahibine maddi yükümlülükler getirildiğinden Yasa metninden çıkarılması uygun olacaktır.
Yasanın 30’uncu maddesinde, ihale edilecek alanların; rezerv bilgileri, işletme iznini gerektiren izinlerinin alınarak ihale edilmesi kamu faydasına ve ihaleyi alacak şahsın önünü görebilmesi bakımından çok daha yararlı aynı zamanda da gerekmektedir. Arama dönemine hasredilen emeğin bu yolla harcanması daha verimlidir diye düşünüyorum.
İhale edilen bazı alanların Maden Yasasının 7’nci maddesi 2. fıkrasında belirtilen sit alanı gibi kısıtlı bölgelere girdiği ve bu ruhsatlarda zorunlu izinlerin alınmasının mümkün olmadığı izlenmektedir. Yapılan bu ihalelerin ayıplı olarak nitelendirileceği açıktır. Söz konusu sahaların Genel Müdürlüğe bildirileceği Yasa metninde yer almasına rağmen, bu konuda alakalı kurumlara bir süre ve zorunluluk getirilmemiştir. 7’nci maddenin 2. fıkrasına, “bildirilmeyen bu sahalarda doğacak problemler ile ilgili kurumların sorumlu tutulacağı” yönünde bir ibare eklenmesi gerekmektedir.
Yasanın 37’nci maddesindeki, “işletme izni alınmış” ibaresinin kaldırılması çok daha uygun olacaktır.
Kamulaştırma ile ilgili Yasanın 46’ncı maddesine, maden geçiş hakkı ile alakalı bir fıkra eklenmelidir. Bir ruhsat alanında başka bir ruhsat alanına geçme durumu olduğunda, bazı ruhsat sahipleri maden ruhsatlarını kalkan yaparak buna mani olmaktadır. Bunun mutlaka önlenmesi gerekmektedir.